Baharat Tarihi
Antik Çağ’da doğunun zengin tüccarları büyük kervanlarla baharatı Roma’ya kadar götürdüler. Roma döneminde ziyafetlerde verilen yemeklerin aromasını süsleyen de baharatlar olmuştur.
Özellikle defne yaprağının olimpiyat kahramanlarının başlarına taç yapıldığını, banyodan sonra baharat kokulu yağların kullanıldığını, içilen şarapların baharatlarla tatlandırıldığını, kutsal mekân addedilen yerlerde ki tütsülerin baharat bitkilerinden yapıldığını biliyoruz.
İşte bu sebeple baharat insanlık tarihi boyunca hiçbir gıdada görülmemiş bir etki bırakarak başta beslenme olmak üzere birçok alanda kullanılan baharat çok eski çağlardan başlayarak uzun süre önemli ve pahalı bir ticari mal olmuştur. Baharatın tarihçesi insanlık tarihiyle iç içedir.
Ülkemizin “Mezopotamya” denilen Güneydoğu bölgesinde yapılan arkeolojik kazılarda; karanfil, safran, hardal, rezene ve kekik gibi baharat çeşitlerine rastlanılmıştır.
Baharatın gıdalarda kullanımı ile ilgili ilk yazılı kayıt Mısır’da yapılan kazılarda bulunmuştur. M.Ö. 3500 yıllarına ait bu kayıtlarda hardalın hem yemeğe çeşni veren bir madde, hem de koruyucu olarak kullanıldığı bildirilmektedir.
Ancak tarihte baharatın anavatanı “Uzak Doğu” olarak biliriz.